-Özlem-

Basit kelime mi ?

Hadi açalım..

 

Büyüdüler, geçip, hatta göçüp gittiler..

 

Artık sokaklarda destek tekerlekli bisikletleriyle birbirlerinin arkalarından yokuş aşşağıya son hız inen çocuklar yok.

Sokak aralarından, nereden çıkacağı belli olmayan bir yarısı buz dolu, omuzlarına astıkları kutularıyla “Sütal” dondurma satan dondurmacılar yok.

Dükkanlarının önlerinde, çocuklar uçurtma yapmak için “yürütsün” diye çita bırakan marangozlar yok..

Okul bahçelerinde unutulacak “pahada” ucuz top yok.

Üzerlerinde çocukların parmak izi olan, aniden basılıp kaçılmış ziller yok.

Soba üzerinde kavrulurken kokusu mest eden kestaneler yok.

Çatır çatır patlayan cin mısırı yok.

Biten piknik tüpünü değiştirmesi için evin en küçüğünün avucuna beş lira sıkıştıran anne yok.

Balkonda sütçü geldiğinde haber vermek için nöbet tutan çocuk yok.

He-man yok.

Clemantine yok.

Küçük ev ve Lessie yok..

 

Özlem, basit bir kelime mi ?

Hadi daha açalım..

 

Birbirimizden uzaklaşarak büyüyoruz, büyümenin özü bu sanarak. Bazen bizi büyüten şeyler geliyor gözlerimizin önüne, kirpiklerimiz nemleniyor, dudaklarımız titriyor, dizlerimiz bizi taşımaktan vazgeçiyor.

Birbirimizden uzaklaşarak büyüyoruz, büyümenin özü bu sanarak. Sonra kaybettiğimizi anlıyoruz belirli bir uzaklığa vardığımızda, dönüyoruz; toprak.. Bazen bizi büyüten şeylerin, gerçekten toprağın bir parçası olduğunu, yığıntı önünde diz çöktüğümüzde anlıyoruz. Kirpiklerimiz nemleniyor, dudaklarımız titriyor, dizlerimiz bizi taşımaktan vazgeçiyor..

Birbirimizden uzaklaşarak büyüyoruz, büyümenin özü bu sanarak. Belki de bu yüzden, plastik çay tabağının üzerinde dik durmaya çalışan aciz bir mumda kendimizi görüyoruz. Ateşimiz, hırsımız, öfkemiz bizi tüketiyor.. Minik bir ışık tüm karanlığımızı yüzümüze vuruyor, görüyoruz..

 

Özlem, basit bir kelime mi ?

Biraz daha açalım..

 

İnsan tek başınayken, kendisine fısıldamaya en müsait kelime “özlem”dir.

Gidenler, gidenler..

Şehir dolusu anlamsızlığın yakana yapıştığı sayısız gece, gidenin değerini sonradan sonradan işliyor hayatın gergefine.

İlk başlarda saçma sapan bir gururla zamanı yandaş alman uzun sürmüyor kendine,

sonra,

kaybetmek tokat gibi indiğinde yüzüne,

yüzüne,

aynada,

aynada,

kendi başına,

özlediğinden bahsediyorsun aynadaki yüze..

Özlem’in kökü “Öz” değil ama, kendini bulmadan özlemek de değil insanca..

 

Açıldıkça açılası geliyor meretin..

 

Düşsel

Comments are closed.